Perşembe, Kasım 13, 2014 By: Oku Arz

İPEĞİN ESARETİ

                  TIRTIL VE KELEBEK
Yumurta: Bebeklik
Tırtıl: İki ve on beş yaş çocukluk dönemi,özlem,taklit,beğendiklerine kavuşma ve benzeme arzusu,cicili bicili dünyaya hayranlık
 İpek: Heyecan ve cicili bicili dünya, heva ve heveslere kul olmak, tutku,rahat bir hayat,zenginlik,paha biçilmez kalite
     
 Kelebek: Ergen ve ergenlikten bir ömür çıkamayanlar,özlem,arzular    peşine çıkılan yolculuk.

 Bu dünyadaki heyecanın ömrü kelebeğin ömrü gibidir. Ya bir gün ya da üç ay sürer.
Önce bir tırtıl olan kelebeğin neler anlatığını görebilmek için onun hayatını incelemek yeterlidir.

     Heyecanlı tırtıl beğenilmek sevdasına yakalanırsa neler olur?

 Tırtıl yumurtadan çıktığında, bu muhteşem dünyayı gördüğünde adeta çılgına döner.
Yaprakların arasında döner dolaşır. Ayakları çok olmasına rağmen yinede istediği her şeye
ulaşamıyordur. Sınırsız özgür olmak isteğinden uçmak ister gökyüzüne. Kavuşmak ister imrendiği her şeye. Gördüğü çiçeklerin özünü merak eder. Çiçeklere konan arıları, kelebekleri görür. Onların iştahla yedikleri tat onun ağzını sulandırır ama o çiçeklere ulaşması bu haliyle çok zordur. Adım, adım ilerlemek onun işine gelmez, sabırsızlanır, bir an önce ulaşması gerekir o gösterişli hayata.
Tırtıl imrendiği o cicili bicili hayata ulaşmak için çiçekler tarafından beğenilmesi gerektiğini düşünür. Tırtıl böylece heyecana gelir, başı dönmüştür artık, kelebek olma sevdasına düşer böylece.
   Kelebek olma heyecanı, kendine ipekten bir koza örmesine sebep olur. Dünyaya kendini kapatır, o kozadan başka bir şey göremez hale gelir, heyecanı ile kendini en harika desenlere renklere bezeyerek kelebeğe çevirir. İçi kıpır kıpırdır. Kozasından çıkar, uçar gökyüzünde dans eder. Çeşit, çeşit çiçeklere konar, neşelenir, merak eder, her gördüğüne hayran olur.
 Birine konar gönlü geçer, öbürüne gider, ondan da vazgeçer. Gide, gide çok uzaklara giderde farkına bile varmaz
   Bu uçuşta kendini de kaybedebilir, bazıları o kadar uzağa gider ki aklı başına geldiğinde eyvah der evimi yurdumu bıraktım. Her çiçekte gördüğüm güzellik başımı döndürdü,
Eğlenceye daldım, Bir sürü zamanım da boşa gitti, ömrümde kalmadı der. Yeniden yuvasına dönmeye karar verdiğinde yuvasına ya kavuşur ya da kavuşamaz. Kimisi de hazır av bekleyen avcıların çılgınca kurdukları ağlara takılır. Çırpınır, çırpınır, çırpındıkça batar. O başıboş kalmış heyecanının esiri olmuş kelebek, azgın nefslerin oyuncağı, yemi olur. Onu hem yerler hem de yeni avlar için av ederler.
Kelebek ipekten bir dünya içinde doğmaz,o ipekten bir dünyaya hayranlıktan kendini ipekten dünyaya hapseder.Örümcek ise ipekten şaşalı dünya içinde büyütülür.Bunu Ankebut(dişi örümcek)yazımda açıkladım.
Kelebek bu dünya için çırpınır ve kendini helak eder.Ankebut ise bu ipekten evi için erkeğini dahi yiyecek hale gelir.
Tırtıl bu gibi gözü dönmüşler için zenginlik
(ipek)pahasına gözden çıkarılır,diri diri harcanırlar zenginlik uğruna.

 Gece uçan cinsleri daha çok dişiye duyarlıdır. Gündüz uçan kelebeklerin duyarlılığı daha azdır.
 Kendilerini tırtılken de kelebekken de, kondukları çiçeklerde yapraklarda kendini
ona benzetebilir, kendini gizleyebilirler. Karşısındakine kendini benzeterek,  onun gibi olmaya çalışır.

  Dünyanın cici bicisine kananların heyecanı da ancak bu dünya da kalır ve sonu yoktur.

’’ Dünya hayatı ancak bir oyun ve bir eğlencedir. Elbette ki ahret yurdu Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için daha hayırlıdır. Hâlâ akıllanmayacak mısınız?’’
                              EN’AM suresi 32.ayet


   Dünyaya yeni gelen bebeklerimiz de aynen bu tırtıl misalidir. Tırtılın koza örmesi hali;
çocuklarımızın ergenlik halidir.
   Kelebek olup uçmak ister ergende ne yaptığını bilemez,gördüğü güzelliklere hayranlığı,kendini onlara benzetmeye iter. Bu sebeple kelebek gibi kendini güzelleştirmeye çalışır. Beğenilmek duygusu kendini ipek gibi sarmıştır. Bazen kendini o kadar güzelleştirir ki en azgın olanın nefsini çeker. O azgın nefs asla onun acizliğine aldırmaz, bilakis kullanır.
Kelebek  bize derki;
‘’Ey insan! Aklını başına al! Heyecanlandığında ‘’kalbim kelebek gibi pır, pır ediyor’’ diyorsun. Bana bak da kendini gör! Dünyanın oyun ve eğlencesini istemem beni ipek gibi sardı da, ben bile fark etmeden kendimi o eğlencenin içinde buldum. Savruldum rüzgârlarda, azgın nefslerin ağına düştüm, hiç acımadan hırsları ve arzuları uğruna yok ettiler beni, hiçe saydılar, para kazanmak için yok ettiler beni yok saydılar,gözden çıkardılar. Bazen de sebepsizce yok edildim, Peşime düştüler, kovaladılar, yakalamaya çalıştılar, güzelliğime hayran kaldılar, kullandılar, resim edip duvara astılar. Bazıları da koleksiyon etti beni, hangimiz daha hoşlarına giderse onu kullanmak ve kullandırmak için. Ben artık dayanamıyorum. Ya siz! ‘’

 Ergen kelebeğe ailesinin çok dengeli sahip çıkması gerekir. O kelebeği daha tırtıl döneminde aklı ve gönlü ile Allah’a bağlanarak nefsini dengelemesi ve düzenlemesi öğretilmelidir Bu da Allah sevgisi ve sıfatları kesinlikle öğretilerek sağlanabilir.
Peygamberimiz Hz. Muhammed(s.a.v)in çocuklara karşı sevgisi ve yaratılan her şeye
saygısı da kesinlikle anlatılmalı ve. Kur’an-daki peygamber kıssaları çocuk büyüdükçe ihmal edilmeden öğretilmelidir.. Bu eğitim sevgi, hoşluk, muhabbet ile düzenli , vakitli ve ilim ile olmalıdır.
    Bu tırtıl döneminde ki kendini bir türlü beğenemeyen çocuğun bakış açısı böylece güzelleştirilirse çocuk huzurlu olur. Bu çocuğun bakışı ve görüşü Allah’ın bak dediği yerden olur. Allah’a bağlanarak, Kur’an-ın rehberliğinde aklı ve gönlü ile nefsini dengeleyerek kendini bulur.
  Bu tırtıl dönemindeki çocuk bu bilgilerden mahrum edilirse, çocukta manevi boşluk oluşur. Bu boşluğu çocuk ister istemez doldurmak zorundadır. Kendi kendine arayışa girer. Çocuğun maneviyatının ihmal edilmesi adeta çocuğu kezzabın içine atmaya benzer.
Çocuğun sıkıntısı kezzap gibi kendini yakar, ondan kurtulamaz hale gelir.
   Bu tırtıl gördüğü güzelliklerden heyecana gelir, her gördüğünü aşkı sanır, savrulur rüzgârlarda. İçindeki kelebeği bir türlü söküp atamaz Yaşlı bir nene, yaşlı bir dede bile olsa o rüzgârlarda savrulur. Yolunu bulamaz. Kendi olamaz, kendini bilemez, taklitten öteye geçemez. Tırtıl kendini bilse halbuki, kendi özünde ki güzellikler meydana çıkacak.
  Ne zaman ki kalbindeki kelebeği, aklı ve gönlüyle dengeler Allah’a bağlanır ise o kalp nurlara ,rahmete kavuşur.
                                                                                                                                             
   Cennette de müminlerin kıyafeti ipektir.

’’ Sabretmelerine karşılık da onları cennet ve ipek ile mükâfatlandırır.’’
                            İNSAN suresi.12.ayet

 ‘’Şüphesiz, Allah iman edip salih ameller işleyenleri içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyacak, orada altından bileziklerle, incilerle süsleneceklerdir. Oradaki giysileri ise ipektir.
    HAC suresi.23.ayet
                                                                                                         
     Bu dünya da kendini ipeğe esir eden tırtılın ömrü ne kadar güzelleşirse güzelleşsin çok kısadır.
    Kendini ipeğe esir etmek yani bu dünyanın süsüne heveslenmek ona esir olmak çok kısa ve geçici bir heyecandır. Dünyadaki güzelliklerden çabuk bıkılır, ömrü azdır, huzur da vermez.

    Nefsini Allah’a bağlamayan bu dünyanın güzellikleri karşısında çılgına döner. Haddi ve hududu olmaz.
     Bu dünyanın ipeğine esir olmayan yani heva ve heveslerine kul köle olmayanlara ,sıkıntılarının karşılığı olarak; sonsuz özgürlük ve geçici olmayan mükâfatlar vardır.

    İpeğe esir olmak kadar o ipek hakikatini dünyalık zevklere harcamadan kelebek kanatlarına kavuşmakta vardır.Bu da hakikatin başka boyuttan okunuşudur.
    İpeği tuzak evi yapıp ANKEBUT olmak var,ipek ile gönlünü eğlendirerek ellerinde sadece bir tozun kalması var ipek hakikati ile hakikatlere uçarak hakikatli işler yapmak var!
                                       
     'Ankebut(Dişi örümcek)süresi' ,'Örümcek ipi,modeli'yazım bu konu ile bağlantılıdır.İlgisini çekenlere...
    İkraEla
    @ikraela 

    0 yorum:

    Yorum Gönder