Pazar, Ağustos 11, 2013 By: Oku Arz

Akleden Kalp



 Rahman ve Rahîm olan Allah'ın adıyla

‘’Kesin olarak inananlar için yeryüzünde ve kendi nefislerinizde birçok ayetler vardır. 
Hâlâ görmüyor musunuz?’’
                                                                                                                                         (Zariyat 20-21)

KURAN-I OKUMAK
HAYATI OKUMAKTIR 
HAYATI OKUMAK
 İNSANI OKUMAKTIR. 


Kur’an-da sürekli ,düşünmemiz ve aklımızı kullanmamız hatırlatılıyor. Akıl sahibi olmayan düşünemez, düşünemeyen hazineleri gün yüzüne çıkartamaz.

               
 Hayat okuyarak başlar, okuyarak yazarak sürer. 

Her birey kendi iç dünyasına inerse ta bilinci yeni, yeni açılmaya başladığı zamana kadar. Anlar ki biz ümmi olarak dünyaya gelmişiz. Benzetme yaparsak okula yeni başlayan öğrenci gibi, bu da bir tesadüf değildir.

Ümmi olarak başladığımız hayatta iç dünyamız biz istesek de istemesek de o hep okur. Görerek, duyarak, hissederek… Bazen isteyerek okuduklarımız olur, bazen de istemeden okuduklarımız. Okudukça bilinçleniriz. Bilinçlenmek ise birden bire olmaz.
Bilinç görme, duyma ve dokunma ile başlar devam eder. Bu üç duygusu da çalışan bebek önce harfleri öğrenir, maddedeki anlamı henüz idrak edemeyen bebek harfleri anlamsız, değişken çıkarır. Maddeyi tanımaya başlayınca kelimeleri öğrenmeye başlar. Kelimeler başta değişken ve benzeşik olabilir. Kısaca bilinç maddeyi okuma ile başlar. Bu aynen sosyal yaşantımızdaki eğitimlerimiz gibidir.
Bu süreçte okuduklarımız kapasitemize, yere, zamana, kültüre göre değişir. Bunlar bizim okumamızda ayrıcalık değildir. Kişinin hali üzere okuması önemlidir.

Okuduklarımızın iyisini mi yazıyoruz, kötüsünü mü? Bu bizim elimize verilmiştir. Akıl sahibi olmayanlar bu sorumluluğun dışındadır.


Her akıl sahibinin ömrü boyunca okuduklarını yazması ve yazdırması: yaptıkları ve söyledikleridir.

‘’Şüphesiz, göklerde ve yerde,mü'minler için ayetler  vardır.’’ 


‘’Sizin yaratılışınızda ve Allah’ın(yeryüzüne)yaydığı her bir canlıda da kesin olarak inanan bir toplum için elbette ayetler vardır.’’
                         (Casiye 3-4)


‘’Allah'tan başka sığınacak dostlar edinenlerin durumu örüm­ceğin durumuna benzer. Şüphesiz evlerin en zayıfı Örümceğin evidir, keşke bilselerdi. ‘’ 
‘’ Şüphesiz Allah, onların Allah'tan başka yalvardıkları şeyi bilir. O Aziz'dir, Hâkim’dir. ‘’ 
‘’İşte bu misalleri insanlara veriyoruz. Onları ancak alimler anlar.’’
‘’Allah gökleri ve yeri hak ile yarattı. Şüphesiz bunda mü­minler için ayetler vardır.’’
                                                 (Ankebut 41-44)

Ve, onların aralarında sana kulak verir gibi yapanlar var; ama, eğer akıllarını kullanmıyorlarsa, sen sesini hiç sağırlara işittirebilir misin?                                                   (Yûnus 42)


‘’Allah'ın izni olmadıkça hiç bir kimsenin iman etmesi mümkün değildir. Akıllarını güzelce kullanmayanları Allah pislik içinde bırakır!’’

                                                                                                                                                        (Yunus 100)

Şüphesiz, yeryüzünde yürüyen canlıların Allah katında en kötüsü,
akıllarını kullanmayan (gerçeği görmeyen) sağırlar, dilsizlerdir.                                                     (Enfal 22)

Okuduklarımızı yazarken hayatı çok iyi okuyabilmemiz gerekir, bu ise akleden bir kalp ile olur. Kalp komut verir akla. Akıl boş ve sadece batıl, keyfi bilgileri biriktirmiş bir akıl ise o kalp çok şaşırır. İsteklerinde sınır tanımaz. Kalp birde vicdanı yerine nefsinin isteklerini hesaba katıyorsa işi büsbütün girdaba girer. 
Rabbimiz Kur’an-da sürekli yarattıklarına bakarak düşünmemizi ve ondaki ayetleri okumamızı ister. Kur’an-sız akleden birtakım devlet adamları olmuştur. Bunlar hayatı Kur’an-sız okuduğu için yanlış okumalar yapmış ve insanları zulme sürüklemişlerdir. Hatta bunlardan biri insanları hayvan olarak değerlendirmiş ve bu hayvanlar aleminde lider ırk biz olacağız demiştir. Bu kişi hem kendini yakmıştır hem yüz binlerce masumu hem de kendinin peşinden gelenleri de! Kur’an-sız bir hayat okuması, terazinin iki kefesini de bozar. Bu kefeler biri akıl biri de kalptir. Kefelerin bozulması hem bireyi bozduğu gibi o habis bir hücre gibi uyur ve yayılacağı zamanı bekler.

Allah sevgisini ölçü bilen bir kalbin akletmesi de ancak Kur’an ile olur. Kur’an-sız bir akletme insanın yanlış, eksik, hatalı okumalarına sebep olur. Kur’an ile akleden bir kalp hayatı okuduğunda çok büyük anlamlara ulaşır. Hayatı okumak Kur’an ve bilim ile kesin doğruyu buldurur. Allah’ın bir tek olduğunu, eşsiz ve benzersiz olduğunu insanlara haykırır. Rabbimiz bizleri aklımız ile sorumlu tutar. Aklın var ise onu kullanmak için sorumluluğun da vardır demektir. Alim araştıran, inceleyen, bulan, işin dışını da bildiği gibi işin iç yüzünü de ortaya çıkaran demektir, buna da tabi ki akledenler ulaşır. Düşünmek İslam da çok önemli bir sorumluluktur. Düşünen, araştıran insan hikmeti bulur. Bu bütün bilimlerde de aynıdır. İşi araştırdıkça gerçekler gün yüzüne çıkar. Şifa kaynakları bulunur, yeni icatlar yapılır. Allah’ın Alim isminin okunmasıdır bunlar. Birde Hak ve Hakim isminin okunması da yer yüzünde ve kendi nefislerimizde hem gizli hem de aşikardır. Gizli olması gerekiyordu çünkü birden bire herkese aşikar olmasına insan dayanamaz. İnsanın dayanabilmesi için belli aşamalardan geçmesi gerekir. 
Kur’an-ı birden bire anlamaya çalışmak, insanın güneş ışığının işaretlerine değil de güneşe direkt bakmasına benzer. 
 Bebek olarak Dünya'ya gelmemiz ise bu konuyu daha iyi anlatır. Kur’an-ı ilk kez gören kişinin durumu bebeğin durumu ile aynıdır. Kur’an ile tanışan insan yeni doğmuş bebek gibidir. Bebeğe önce anne sütü vermek gerekir değil mi? Bebeğe süt vermeden et vermek deliliktir değil mi? Bebek eti ne yapacağını  bilemez sadece emmek ister, çiğnemeden bile haberi yoktur henüz. Eti çiğnenmiş halde ağzına koysak yutamaz yutsa dahi midesi onu hazmedecek donanımda değildir. Bu durumda mide hazmedemez, karaciğer analiz edemez, böbrekler çalışamaz kalp ise çoktan bozulmuştur. Çünkü o etin hazmı için daha çok kan pompalaması gerekir vücuda. Kalp o gücü bulamaz ve görevini yerine getiremez bozulur.

Bebeğin eti yemesi için diş gerekir o dişler için büyümesi gerekir. O da yavaş, yavaş olur. Önce Rabbimizin Rahmeti olan anne sütünü almalı ki bağışıklık sistemi kuvvetlensin, mikroplara karşı savunması her an hazır olsun.


Anne sütü gibidir Kur’an yavaş yavaş besler, adım adım büyütür.

Büyüdükçe diş çıkar. Bu Kur’an-ın nefsi tanıma aşamalarının başlangıcıdır. Ön alt veya üst diş, kesici nefsimizin hastalıklarını anlatır bize, kesip bölen yanımızı, öfkemizi yenemediğimizde nasıl ısırmak istediğimizi, ısırarak eğlendiğimizi anlatır. Köpek dişleri çıkarak nefsimizin nasıl köpekleştiğini, daha sonra ki aşamada azı dişler çıkarak parçalama isteğimizi anlatır bize. Bebeğin süt devresi bitince dişleri çıkmaya devam eder. Süt devresinde Kur’an-ı anlamak bebeğin yeni yürümeye başlaması gibidir. Tutuna, tutuna gider kimi gün düşer, kimi gün yalpalar. 
O süt dişlerinin gerçek yüzünü süt aşamasında olduğundan anlayamaz. Süt dişleri dökülmeye başlama aşamasında gerçekler ile yüz yüze gelmeye başlar. Artık bilinç açılmaya başlar Kur’an-ı hiç bırakmıyorsa işi daha kolaydır. Yoksa öğüdünü Kur’an ile olgunlaşmamış birilerinden alırsa o kendinden daha şaşkındır. Yazık olur ona.

Kur’an okudukça masum zannettiklerinin gerçek yüzünü o çok diplere saklanmış ve geç açılan yirmilik dişlerin çıkarken verdiği sancıdan anlar. Nefsin gizli kalmış bizim fark edemediğimiz hastalıkları da vardır göremediğimiz. O damağın içinde gizlidir. İnsan halen olgunluk aşamasında olmadığından onları fark edemez. En dipte ve en gizli kalanı bazen hiç gün yüzüne dahi çıkamaya bilir. Bazen unutulan bir nefis yaşlanınca gözler önüne gelir ve ya başa sorun olarak gösterir kendini. 
Nefsini tanıyamayan, bakamayan nefsi çürüyünce ah eder, vurur başını duvara. Hiç bir ağrı kesici fayda vermez, ancak o hastalıklı nefsten kurtulması gerekir. Bazen o nefs hastalıkları öyle başa bela olur ki sinsice iltihap yapar, yayılır, kalbi dahi bozabilir. Geç kalınmamış ise tedavi sonuç verir yoksa insan ziyan eder kendini.


Kur’an-ı anlamak işte bebek misali böyle aşamalıdır. Bu sebeple geç kalmadan Kur’an gıdası ile bebeklerimizi beslemeliyiz. Bebek ibretleri iyi tanımalı ki hayatı şaşkın geçmesin ve kendini ziyan etmesin.


Kur’anı anlamak isteyen kişinin önüne geçmek, gizlemek, saklamak, yasaklamak ,örtmek ateştir yapana. 

Bu Ay dahi olsa onu haklı çıkaramaz. BU GÜNEŞ TUTULMASIDIR. Bu güneşin kararmasıdır. Hilali görmüşte henüz olgunlaşma devresine girmemiş Ay sabırsızlık ederse olgunlaşmayı beklemese gölge eder Nur’un önüne. Gölge düşen yerde gece çağı başlar. Öğütler gereği gibi anlaşılmadığından hayat kezzaba döner, çıldırır insanlar, her yerde figan olur, düşer kadınlar, boğulur erkekler. Bu durum Ayın nur’un önünden çekilmesine kadar devam eder dünyanın her bir yerinde. Nur’suz olan yer gece çağında olduğu halde bazen de tatlı suyu kendine bataklık eder. Nur’suzda keyfimi sürüyorum der. Halbuki o keyfi başına beladır. AYETLERİ BİLMEDİĞİNDEN HER AN BİR ÖRÜMCEĞİN TUZAĞINA DÜŞER. SİVRİSİNEK SADECE NESLİNİ ÇOĞALTMAK İÇİN ÖLÜMÜNE KAN EMER.

Şimdi Kur’an-ımızı elimize alıp, yanımıza yol arkadaşı edip, yüreğimize indirerek hayatı okumaya başlayabiliriz. Peki biz okuma bilir miyiz? Biliriz Allah’ın Alim ismi ile inşallah. Alim isminden tutunan o ilimleri inceler, araştırır ve bulur inşallah. Kur’an-a dayanarak. İlk emir:
     ‘’Yaradan Rabb'inin adıyla oku!’’
                                                                                                                                                         (Alak 1)




OKU


Okudum dedim
Hayran oldum
Öyle sevdim
Öyle coştum ki
Haykırmak istedim
Yere, göğe, duvara
Oku dedim
Öyle bir lezzet ki bu
Tadı damağımda
Oku dedim
Oku da gör! Dedim
Meğerse okumayan benmişim,
Görmeyen de
Seslenmişim ama duymamışım
Kimse anlamıyor beni
Kimseye anlatamıyorum diye
Aldanmışım.
Kendi kendimi aldatmışım
Onlar okumuş da
Ben yol da kalmışım
Ne zaman ki
Nefsimin kendi elimde yandığını gördüm
Rabbim sen ne büyüksün
Bu nefs, senin sonsuz azametine
Rahmetine, lezzetine
Dayanamaz
Nefsimin küçüklüğünde
Rabbimin sonsuz
Büyüklüğünü anladım.
Nefs temizlenip parlamalı ki
O vadiye girsin
Nefs Rabbinden ayrı ise
Çılgın, hırçın, haylaz,
Nefsini bildin, Rabbini bildin
İşte o zaman o vadiye girdin
Meğerse dağ, taş hep onu söylermiş,
Onun vekiliymiş.
Oku saçının telini
Ne anlatıyor sana
Sadece duyduğunu sandığın kulağının sırrı
Ne acaba?
Okumanın bitmediğini anladım sonsuzlukta. 


-------------------------------------------------------

 İlk okumamızı Rabb'imizin Kur’an –da örnek olarak verdiği küçük bir sivrisineğin ne dediği ile başlayabiliriz. Düşünelim, araştıralım Kur-an ile okumamızı inşallah yapalım. Okumalarımızda şu alim şunu demiş demeyelim, kendi okumamızı yapalım, tabii ki araştırırken onlardan bir ip ucu bulabilirsiniz, fakat öz kendi Kur’an-a dayanan okumanız olması gerekiyor. 
Ben âcizane fakirin sivrisinek ile başlayan aşama aşama okumalarımın sizde de aynı sistemle aynı sonucu vereceğine inanıyorum inşallah. Bu ibretleri  en güzel bu yolla anlatabileceğimi düşünüyorum. Her insanın Kur’an-a ve bilime dayanarak, kendi okuması ile hakikate daha güzel ulaşacağı kanısındayım. Yalnız bu hakikatlere ulaşırken açılan perdeler insanda farklı duygulara sebep oluyor. Bu ‘’ben erdim falan gibi’’ Bu fısıltı nefsin benlik arzusundan kaynaklanarak şeytandan gelen bir fısıltıdır. Bu fısıltıya inan saçma rüyalar ve hayallerin içine girer. Gerçek eren aşağıda ki ayette belirtildiği gibidir:
‘’(Ey ibadet edenler!) İyi ve erdemli olmak (yalnızca) yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Fakat iyi ve erdemli (muttakî) kişi; Allah’a, âhiret gününe, meleklere, Kitab’a (Kur’an’a) ve peygamberlere inanıp malı(nı), sevgisine rağmen (Allah rızası için) akrabaya, yetimlere, yoksullara ve yolda/sokakta kalmışlara, dilenenlere ve boyunduruk altında bulunanlara (kurtulmaları için ihlasla) veren, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren, ahitleştiği zaman sözlerini yerine getiren, sıkıntıda, hastalıkta ve savaşın şiddetlendiği anda sabredendir. İşte (imanlarında, yaptığı iyilik ve taatte) doğru olanlar onlardır. Ve takvâya erenler de onlardır.’’
                                                                                                                   (Bakara 177)


Okumalar da ki açıklananlar zaten bilmemiz gerekenlerdir. Bunu bildiği halde, saklayanlar ayetlerin üzerini örtmüştür. Sır değildir. Allah’ın Kur’an-da bakın, düşünün, ibretler,ayetler var dediği şeyler sır  olarak saklanması gereken değil.Batın olana kavuşanın bilakis duyurması ve hakikatler ile eşyanın hakikati ile ibretleri anlatması gerekir.Tıpkı Allah'ın izni ile Allah'ın Alim isminden tutunan insanın bilgisi dahilinde bilginin Azim esmasından tutunma orantısı ile yeni bir bilgiye kavuşması gibidir.Bu durum en basit süt kaynatmasını bilen bir insanın sütten yeni ürünler türete bilmesine benzer.Ayranı yapan insan yağı insanlardan saklarsa o onun vebalidir.Bu durum bir kelimenin bulunması ve türemesi gibidir de.Hatta iki insandan iki bilginin harman olması ile yeni  farklı bir bebeğin olması gibidir.

Allah’ın gayp ettiğine kimse kavuşamaz. Gaybı sadece Allah bilir.

Rabb'imiz zaman ile kelimelerin bozulacağını, gelenekçi haline geleceğini bildiği için bu ayetleri bütün kâinata bizim için yaymıştır. Buna da ancak Kur’an-a yönelen, onun ile amel edip, ilim ile çalışanlar kavuşur. Bu Rabb'imizden bir rahmettir, şefkattir. İlim ile açılacak bu ümmetin uykulu gözleri inşallah. İlmin bu kadar yaygınlaşmasının hikmeti de budur.

Şimdi bu ‘’OKU’’yolculuğuna akleden her kalp sahibi davetlidir. Ben okuma bilmem diyenler, bilirim diyenler,nasıl okuyayım diyenler, az buçuk bilirim diyenler ve hiç bilmeyenler olur içimizde. İnşallah Allah en güzel hikmetli okumaları yaptırır. Biz isteyelim de açan ve açacak olanda O dur. Allahuekber.


Kur’an okumalarımız da kovulmuş şeytandan Allah’a sığınmayı unutmayalım. Kovulmuş şeytandan Allah’a sığınmak en önce şeytanın neden kovulduğunu idrak etmektir. Şeytan kibrinden, itaatin ne olduğunu bilmemekten, isyandan, günahta ısrardan, öç alma isteğinden,ihtirasından,Allah’ın eksik ve kusurdan münezzeh olduğunu anlayamadı, kendince Rabb'inin yarattığını küçümsedi kovulan oldu.Şeytanın bu hallerini bilmek onun gibi olmaktan kendini alıkoymak,onun gibi olur isem o olurum bilincinde olarak Rabb'imizin yardımına teslim olmaktır.




                               İkra Ela
                                @ElaIKRA

5 yorum:

Adsız dedi ki...

ağzınıza yüreğinize elinize sağlık, çok güzel yazmışsınız. bizim rabbimizden başka sığınacağımız kapımız yokki. Rabbimizin azabından yine Rabbimizin rahmetine sığınacağız.

Adsız dedi ki...

bir hocamıza demişlerki hocam bana bir mucize gösterirmisiniz, oda demişki siz bana mucize olmayan birşey gösterin ben size muzice gösteririm demiş. çok doğru söylemiş. sivrisinek örneğide müthiş.

Unknown dedi ki...

İyi ama, onlar hiç mi yeryüzünde gezip dolaşmazlar?
Bu sayede kendisiyle akledecekleri bir kalbe
yada işitecekleri bir kulağa sahip olsalardı ya!
Ama şu da var ki; gözler kör olmaz,
fakat asıl kör olan göğüslerdeki kalplerdir.
22 / Hac : 46

Unknown dedi ki...

Yazilariniz mukemmel cok hosuma gitti yureginize saglik

Peyami BAYRAM dedi ki...

‘’(Ey ibadet edenler!) İyi ve erdemli olmak (yalnızca) yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Fakat iyi ve erdemli (muttakî) kişi; Allah’a, âhiret gününe, meleklere, Kitab’a (Kur’an’a) ve peygamberlere inanıp malı(nı), sevgisine rağmen (Allah rızası için) akrabaya, yetimlere, yoksullara ve yolda/sokakta kalmışlara, dilenenlere ve boyunduruk altında bulunanlara (kurtulmaları için ihlasla) veren, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren, ahitleştiği zaman sözlerini yerine getiren, sıkıntıda, hastalıkta ve savaşın şiddetlendiği anda sabredendir. İşte (imanlarında, yaptığı iyilik ve taatte) doğru olanlar onlardır. Ve takvâya erenler de onlardır.’’
(Bakara 117)
Bu ayet 117 degil 177 olacakti, duzeltirseniz iyi olur.

Yazi cok guzel bir calisma, yureginize saglik,

Yorum Gönder